Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü Televizyonu yayınına katılıp gündemi kıymetlendirdi.
Dün canlı yayında rahatsızlanan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la “Siyaset farklı insanların sıhhati başka. Biz siyaseten rakip olabiliriz ancak sonuçta rakiplerimizin de sağlıklı olmasını isteriz. Olması gereken de budur” diyen Kılıçdaroğlu’nun değerlendirmelerinden satır başları şöyle:
BENİ EN ÇOK ÜZEN ŞEY: (Liderlerin açıklamalarından sizi en çok üzen, kıran ne oldu? sorusu üzerine) Önderler doğal olarak kendi tabanlarının sesini dinlemek zorundadır. İktidar sahiplerinin topluma iletilerinin daha sıcak ve daha kucaklayıcı olmasını isterdim.
Fakat ayrıştırıcı bir lisan kullanılması ve bu lisanın toplumun değişik bölümlerine daha sert biçimde yansıması yalnızca toplumda ayrışma değil, medya dünyasındaki ayrışmayı, sivil toplum örgütlerindeki sendikalardaki ayrışmayı görüyorsunuz… Büsbütün kutuplaşan ve birbirini düşman üzere gören bir anlayışın hükümran olması beni en çok üzen olay. Meğer biz insani olarak bir ortada oturup tartışabiliriz. Niçin tartışmayalım? Benim de yanılgım varsa söyleyebilirler, ben de onların eksiklikleri, kusurları varsa söyleyebilirim.
Beni temelde üzen nokta ise iktidardaki siyasi partinin devletleşmiş olmasıdır. Oysa parti ayrı, devlet ayrıdır. Parti ile devleti karıştıran bir toplum haline geldik. Seçim sürecindeyiz, bu kolonları inşallah yine sağlamlaştıracağız.
SEÇİM GÜVENLİĞİ: Tam 1.5 yıldır seçim güvenliği için çalışıyoruz. Biz Yüksek Seçim Şurası’na güvenmiyoruz. Neden? ‘Aynı zarfın içine konan 4 oy pusulasından 3’ü yanlışsız, 1’i yanlıştır’ diye karar alan bir Yüksek Seçim Kurulu topluma itimat vermez.
Yargıda önemli bir bozulma var. Bunu bu ülkenin saygın yargıçları farkındalar ve bunu kapalı toplantılarda lisana getiriyorlar. Devletin kolonlarını tahrip ettiler. Yargı bu kolonlardan birisidir. Adaleti yıprattığınız andan itibaren devleti çökertmiş oluyorsunuz.
ANADOLU AJANSI’NA GÜVENMİYORUZ: Biz Anadolu Ajansı’na da güvenmiyoruz. Malum İstanbul seçimlerinde kimi bilgileri vermemeye başladılar. Yüksek Seçim Kurulu durdu, bilgileri vermiyor. Fakat bizim arkadaşlarımızın her birisinde, sandık görevlisinde, tutanaklar vardı elinde ve biz kazanacağımızı biliyorduk.
Şunu rahat bir formda söyleyebilirim: Cumhuriyet tarihinde birinci kez bir siyasal parti seçim sandıklarıyla ilgili bu kadar geniş ve inançlı bir tedbir aldı.
HER OKULA BİR AVUKAT: Ayrıca seçim gecesinin nasıl olacağıyla da ilgili bir çalışma var. Sağ olsun bilhassa büyük kentlerdeki barolar her bir okula bir istekli avukat görevlendirdiler.
O avukatlar da bir sorun çıktığı vakit çabucak arkadaşlarımızı arayacaklar ve olaya müdahil olacak. Tutanaklarda bir olumsuzluk varsa muhalefet şerhlerini hızlı bir biçimde yazacaklar.
RÜŞVET ÇARKI: Fevkalade bir rüşvet çarkı var. Geçmişte AK Parti’de bakanlık yapan birisi bana şunu anlattı; yanlış hatırlamıyorsam Hollanda’da çok büyük bir firma Türkiye’de yatırım yapmak istiyor. Olağan üstü rüşvet istiyorlar. Bu parayı vermeniz lazım diye. Bakın güneş gücü içinde megavat başına kaç dolar istendiğini de bana bugün yatırım yapanlar söyledi. Rüşvetsiz iş yapılmıyor.
Bu Hollandalı şirket büyük bir yatırım yapmak istiyor. Rüşvet istenince de bakanı arıyorlar, diyorlar ki ‘siz Türkiye’de bakanlık yaptınız, bizden rüşvet istiyorlar, biz halka açık bir şirketiz, bizim bütün hesaplarımız kontrollü. İstedikleri para 5-10 bin dolar değil, milyar dolar. Biz bu parayı ödeyemeyiz. Biz bu yatırımı nasıl yapacağız diyorlar’ ve yatırımı yapmaktan vazgeçiyorlar. (HABER MERKEZİ)